MUTLU mu Olmak İstiyorsun?

Genellikle düşüncelerimiz bize ait değildirler, ailenin, arkadaşlarının, din  adamlarının, toplumun düşüncelerini kendi düşüncelerin haline  getirmişsindir çoğu zaman.  Bunu nasıl ve ne zaman yaptığımızı  bilemeyiz. Ancak düşünceleri izlemeyi bir alışkanlık  haline  getirdiğimizde bunu görebilir ve bundan özgürleşebiliriz. Etrafımızda dikkatimizi  çeken düşünceleri geçmiş  yada gelecek  herhangi bir olay ile  ilişkilendirerek enerjimizi veririz.  Besleriz. Önceki deneyimlerimiz ile  desteklenen bu düşünceler bizi huzursuz gergin, korku ve şüphe içinde  bırakırlar. İçimizde çatışma yaratırlar. Bu çatışma sonucu ya fiziksel  bedenimiz hastalanır ya da  depresif mutsuz hissetmeye başlarız. Bu  duygu durumları düşüncelerimizi, düşüncelerimiz duygularımızı  besleyerek bir kısır döngü oluşur.

Kalbimizin evrene istediklerimizi duygularımızı kodlara çevirerek aktardığını hatırlarsak, hayatımızda şekillenen olaylar, durumlar hissettiklerimizden başka bir şey olmayacaktır. Sonra ise ‘neden bunlar hep benim  başıma geliyor?’ diye  düşünürüz. Yaşadığımız hayat zihnimizde olan  bitenin bir yansımasıdır. Ne düşünürsen O’nu yaşarsın…
Güzel haber ise zihnimizin eğitilebilir olduğudur 🙂 Şimdiye kadar tüm hayatımızı zihnimizin kontrolünde yaşadık. Ve artık bence ipleri elimize alma zamanı geldi de geçti bile. . Zihnimiz kontrol  altına alınıp, eğitildiğinde artık içeri  giren düşüncelerin öncelikle farkında varmaya başlarız ve onlara ihtiyaçları olan dikkati vermeyerek  beslemeyi bırakabiliriz. Onların gerçekliğini kayıtsız şartsız kabul edip duygulara kapılmak yerine, gelip gitmelerini  izleyebiliriz. Tıpkı bulut kümelerine benzetebiliriz, düşünce bulutları gelir bedenimizde bir duygu dalgası oluştururlar. Ancak onları geçmişteki anılar yada gelecek kaygıları ile beslemeden sadece gözlemlersek çok kısa bir sürede bedenimizi terkederler.

Meditasyonun ilk adımı zihnimiz içinde olan bitenin farkına varmaktır. Daha sonra ise o  düşüncelerin akıp gitmesine izin verebilmeyi öğrenmektir. Bunu günlük yaşamda yaşamaya  başladığınızda, dikkat edin yüzünüzdeki tebessüm etrafınızın dikkatini çekebilir. Ve küçük bir öneri : Dikkatimizin projeksiyon olduğunu varsayalım. Projeksiyonunuzun yönünü nereye çevirirseniz, orayı aydınlatırsınız. Düşünceler bulutunun içinde kaybolmuşuzdur. Ve dikkatimiz ise etrafımızdaki her şeydedir. O halde dikkatimizi kendimize yönelttiğimizde görünür hale gelen kişi BİZ’iz. 🙂 Yani dikkat çekmek için başka hiç bir şey yapmanıza gerek yok. Marka kıyafetlere, kalıcı ojelere, sabit makyajlara… Daha dikkat çekici hale gelmek için Projeksiyonun yönünü kendinize çevirin yeter 🙂
Zihinlerimizi doğduğumuz günden beri alışık olduğu bu sistemden uzaklaştırmak biraz sabır ve pratik isteyen bir iş bunu biliyorum. Ve yeri geldiğinde bizi oldukça zorlayabileceğinden iyi bir irade ister, ancak sonunda yaşadığınız, yaşayacağınız deneyime değer. Her geçen gün odaklanma yeteneğimiz arttıkça, günlük aktivetelerinizi bu farkındalıkla yerine getirmeye başlarsınız. Daha hafif ve daha kararlı..
Pratikleriniz esnasında minik anlarda düşüncesizliği deneyimleyerek ve varoluşumuzun ana maddesi olan sevgi ile bağlantımızı keşfederiz. Bu keşif bizim odağımızı acı dolu bir dünya yerine içimizdeki sevginin yansıması olan bolluk bereket içinde, dengeli bir hayatın içine çeker.
Bu aşamadan sonra ise sadece zihninizin sessizliğine şahit olacaksınız. Varoluşunuzun o tatlı şeker tadında keyifli mutluluğuna. Çünkü mutlu olmak için bir nedene ihtiyacımız yoktur. Mutsuzluk doğamızın bir parçası olmadığından mutsuz olmak için bir nedene ihtiyacımız vardır. Ve zihnimizdeki o asılsız nedenleri ortadan kaldırdığımızda, ortaya nedensiz hesapsız saf sevgiye, mutluluğa şahit olmak ve onu yaşamak kalır. Hepimizin istediği şey değil midir MUTLU OLMAK? Yoksa bunu istediğimizi ifade edip elde edememekle ilgili, acı içindeki durumlarımızı sürekli anlatıp kurban rolü oynamak mıdır asıl niyetimiz? MUTLU OLMAK istiyorum… Cümlesi zaten içinde acı, çaresizlik barındıran bir cümle değil midir? Mutlu olmak istemeyin… OL’un!…Çünkü siz zaten MUTLU’SUNUZ?